24 Mayıs 2011 Salı

LİNKE TIKLADIKTAN 3 GECE SONRA GÖRÜMCENİ RÜYANDA GÖRÜCEKSİN. KAYINÇO FALAN DA OLUR. 10 KİŞİYE GÖNDER GERÇEK OLSUN.

"bir minik serçe almanya ya uçmak istemiş. linke tıklayın, tıklatın ve beğenin, beğendirin ki kanatları büyüsün. pır desin uçuversin.."

facebooktan böyle seslendim insanlara, madem dedim blog denen sanalın bir ferdiyim burdan da çabalayayım. şu yan kısımda gördüğünüz dünyanın en miniminnacık, en yeşil gözlü, en davudi ( kart ) sesli ve en sosyolog komşusu yasemin. kendisi bir proje kapsamında almanya yolcusu olmak istiyor ve bizim tek yapmamız gereken bir minicik tık ile beğenmek ( ha beğenmedim diyosan tıklama, beğenme. ama bence beğenirsin. gülmeli, düşündürmeli falan.) tıklayın tıklatın a dostlarım, sevabı büyük!!

ahanda linki de budur. burası kompile link.

ps: en güzeli de, "yapıcam" dedikten sonra ( ki çok kısa bi süre sonra ) ilk adımı atmış olması. bana ilham verdin komşi. lafta kalmamasını dilediğim tüm hayallerimize içelim!!

14 Mayıs 2011 Cumartesi

RIHANNA İLE AYNI YAŞTAYIM!!!

yazmaya başlamadan önce kocaman bir dua etmek istiyorum " allah kimseyi, hele ki kadınsa, bitmiş bir araba aküsüyle başbaşa bırakmasın kardeşlerim!". evet hele ki kadınsa diyorum çünkü bu mevzu feminizmin kitlendiği noktadır. ha diyorsan ki ben vurdura vurdura çalıştırırım o arabayı, alnının ortasından öperim seni güller güzeli amazonum. ben yapamadım. geçtiğimiz perşembe okulumuzun meşhur festivallerinden birine daha katılma şerefine nail oldum. duman geliyomuş dediler gittik. şaka şaka yemişim dumanı, maksat dostlarla bir olmak, gülmek ve eğlenmekti. mekanlara tonla para vermeyelim madem kendi mülkümüz var taşınır da olsa, onda içelim eğlenelim dedik. bakkaldan aldı arkadaşlar nevaleyi doluştuk eros'a ( bu benim arabamın adı ) ıptıs ıptıs kayışdağı gençliği modunu açtık sonuna kadar. ama gelin görün ki bu eğlenceli dakikalar sonrasında bende kocaman bir göt atmasına sebep oldu. meğersem eros motor çalışmazken radyo dinlenmesine razı değilmiş. gece yarısına doğru ayrıldım arkadaşlardan geldim yanına ve olanlar oldu. aksıra tıksıra çalışmayı reddetti koca oğlan ( bunu demeyi seviyorum, köpeğim olsaydı ona da derdim) o çalışmayı reddettikçe ben gerçeği algılamayı reddettim ve sonunda içgüdülerime kulak verdim : " SANA EN YAKIN ERKEKTEN YARDIM İSTE. ERKEKLER ARABADAN ANLAR!" gerçekten de anlıyolarmış. dostlardan biri gelip vurdurdu da, eve ulaştım sağolsun. kıssadan hisse gerekirse de derim ki, arabasal mevzular bize kodlanmamış. bu, bu kadar basit.

asıl mevzu çok daha derin ve yazılmayı haketmekte. 3 aydan fazladır işsizim. bu kelime eskisi kadar korkutucu değil aslında. onunla arkadaş olmaya alıştım gibi gibi. İŞSİZİM. okulda bi boka yaramayan diğer tüm şeylerin yanında bunun da tanımını öğretmişlerdi.

işsiz: iş aramakta olan ancak ne yaparsa yapsın boş gezmeye devam eden insan.
(mesela bu resimdekiler işsiz değil. sesleniyorum size kardeşlerim. alın beni aranıza.GELİN HEPBİR OLALIM!!)

hemen hemen böyle birşeydi işsiz tanımı. evet ben bu tanıma uyuyorum. çünkü İK şirketi jargonuyla "iş arayışım aktif olarak devam etmekte" ancak bir türlü istihdam edilememekteyim. bugün bu durumun sebeplerinden ziyade sonuçlarından bahsetmek istiyorum. çünkü sebepleri can sıkıcı sonuçları bir nebze daha okunulası. benim gibi olanlar varsa ( madam farilya yazdıklarının okunduğuna olan inancını asla kaybetmiycek, işte o kadar ) lütfen birleşelim. grup terapileri yapalım, kah ağlayalım kah birbirimizi alkışlayalım, sarılalım falan filan.

YENİ MEZUN KİŞİNİN SIRASIYLA GEÇİRDİĞİ EVRELER VE ÇEVRESİYLE OLAN ETKİLEŞİMLERİ

- işletme den mezun genç kadın sanki zilyonlarca işletme mezunundan biri değilmiş gibi, bir uzay mühendisi edasında dolanmaya başlar. o kadar zeki, o kadar başarılı o kadar o kadar ve o kadardır ki, zaten onu alacak, bırak almayı havada kapacak tonla işveren varken iş aramaya başlamakta acele etmesine gerek yoktur. biraz dinlensindir, sorumsuzca gezmenin keyfine varsındır. nasıl olsa ekmek elden, su ise gölden gelmektedir.

-günler birleşir haftalar olur böyle böyle bir ay dolar. bu bir ay süresince yeni mezun gezer, tozar diğer boş gezenin kalfası arkadaşlarıyla gününü gün eder. bol bol para harcar, sıtarbaksta içtiği kahveye harcanan suyla küçük bir afrikalı kabilenin aylık su ihtiyacı karşılanabilir. sonra gün gelir o kırılma noktası yaşanır. yeni mezun bomboş geçen günlerden sıkılmıştır. artık iş aramaya başlamalıdır.

- tonla "gel bize, iş bulalım sana" sitesine üye olunur. en janti, en biznıs vesikalık konur özgeçmişin sağ üst köşesine. yavaştan başlanır ilanlara tıklanmaya. ama öyle her ilana da tıklanmaz. adı olsun, kurumsal olsun, çok uluslu olsun, yükselme şansı olsun, parası iyi olsun, eve servisi olsun. olsun da olsun..

- başvurulan ilanlardan geri dönüşler başlar. hele hele birkaçı vardır ki zavallı biçare yeni mezunun nabzını hızlandırmaya yetecek ve artacak isimleri vardır. "etek giy, çorap ne çok ince olsun ne de çok opak. ayakkabının topuğunu sakın abartma zaten kazulet gibi boyun var. gömlek gıcır ütülenmiş. saçlar ya fönlü ya da ense de topuz. hazırsan suratına bi de tebessüm yapıştır. olumlusun evet herşey çok güzel olacak" telkinleriyle belirtilen saatte adreste olunur. insanlarla görüşülür. çaylar içilir çok formıl bi yerse sadece su istenir. herşey çok güzel gider. onlar çemberin içinde olanlardır. ve canları isterse sana olumlu ya da olumsuz geri döneceklerdir.

- olumsuz geçen her görüşmeden sonra, yeni mezun işsiz umutsuzluğa kapılır. başlangıçtaki uzay mühendisliği hissiyatından geriye eser kalmamıştır. agresifleşen kişiye annesinin, akrabalarının, yakın arkadaşlarının dediği her laf batar olmuştur. "amaan canım bulursun iş nolucak, bak biz çalışıyoruz da noluyo? keyfini çıkar bu günlerin." liste başı nefretlik cümleyken, finansmanını sağlayan kişi olan anneye her türlü koşulda gurur yapılmaya başlanmıştır. market alışverişinde "peynir ne kadar pahalı. iki günde bitirme bari kızım, çerez gibi yiyosun sen de" gibi bi cümle kurulduğunda bile "doğru, pahalı evet. yemiyim o zaman ben peynir artık. kendi peynirimi kendim alamadıktan sonra" gibi karşılıklar verilir. ( bu sırada önce gözler dolar, diyalog devam ederse ağlamak kaçınılmazdır.)

- böyle böyle görüşmeler yapılır ancak bir yer vardır ki yeni mezunun hayallerini süslemektedir. üçüncü maddede sayılmış olan tüm maddelere uymaktadır. ayrıca yeni mezun geçen yaz stajını orda yapmıştır. o herkesi çok sevmiştir, herkesler de ona bayılmıştır. partilerle uğurlanmıştır stajı bittiğinde falan filan. ama malum kurumsal şirket "hadi ben mezun oldum beni işe alın" gibi bişey de olamaz. ancak işte beklenen gün gelmiştir ve o pozisyon için ilan verilmiştir. pozisyon tecrübe istemez zaten gereken eğitim verilecektir. zaten daha aşağısı yoktur ama olsundur çünkü bu mezun tırnaklarıyla kazımaya hazırdır kariyer yolunu. gereken tüm hazırlıklar yapılır görüşmeye gidilir. toplu mülakat olumludur, ikinci görüşme için telefon geldiğinde ise yeni mezun işsiz geçen günlerin sona erdiğine emin olur. ancak hayat, emin olmamızdan hiç hoşlanmaz ve her emin olduğumuzda en kocaman kazıklarından birini sırtındaki heybeden çıkarıverir. ( "hayat" ı tek omuzlu romasal kıyafet giymiş, upuzun beyaz sakalı olan hafif göbekli ama kolları kaslı bilge amca gibi düşünün. bi nevi zeus.)

- ayrıntı vermeye gerek yok. belki kötü olduğumdan, belki çok fazla iyi olduğumdan ( evet bebeyim öylesin, hıhı evet), belki de o gün lanet grip yüzünden akan salyalarım ve sümüklerim sebebiyle cümle kuramadığımdan tercih edilmedim. ( üçüncü kişiye geri dön) yeni mezun bu sebeplerden biri yüzünden tercih edilmedi. aşırı umutla ve inançla beslenen ruh, olumsuz cevabı duyunca çöktü. bazı kesimler buna mavi ekran da diyebilir. hatta bu duruma cuk diye de uyabilir bu deyim.

- iki üç günlük ağlamalı, lanet ve sitem etmeli, kabullenmeyi reddetmeli günden sonra hayat normale döner. hatta gereğinden fazla normale döner. bu noktadan sonraki sancılı döneme "gelinlik çağa gelmiş ev kızı modu" da diyebiliriz. bünye daha fazla iş başvurusu yapmayı reddeder ve bambaşka bi süreç başlar. belirtilerden bazıları aşağıdaki gibidir.

* kişi evden çıkmayı ve sosyalleşmeyi tamamen reddeder. çünkü tüm bu aktiviteler enerji gerektirir. ve enerji de tıpkı para gibi bunalıma girmiş işsizin harcaması gereken en son şeylerdendir. çalan telefon ise korkulu rüya olmuştur. çünkü telefonun çalması demek birileriyle konuşması demektir.

* ne kadar gündüz kuşağı kadın programı varsa saatleri ve içindeki katılımcılarla birlikte ezberlenir. "oha be amca kadınla aranda 30 yaş var, ne yapsın bu kadıncaaz seni?! göz var nizam var." ya da "ah be oğlum harcar seni o kız. baksana fingir fingir her yanı. bak, şu esmer olana bak sen. yok yok o sana tam iyi" gibi cümlelerle izlenir malum programlar. bu programlarla kalınmaz ne kadar ikinci sınıf dizi varsa hepsi takibe alınır. normal diziler zaten izleniyo. onlara girmiyorum bile.

* sık sık market alışverişine gidilir. temizlik malzemeleri reyonunda dakikalar harcanır. her bir ürün tek tek koklanır, arka etiketleri okunur. özellikle tek şişeyle dünyaları ( mutfak, banyo, cam, parke..vb) temizleyebildiğin ürünlere aşık olunur.
* o temizlik malzemelerine bakılmakla kalınmaz, bi de üzerine tonla para harcanır. eve gelinir tek tek denenir herbiri. ışıldayan her karoda, pırıldayan her bir parkede adeta nirvanaya varılır. ( baya baya cam sildim geçen gün mesela)

* abuk sabuk tarifler denenir. özellikle tatlı tariflerine yoğunlaşılır. e yapılınca yiyo tabii insan. ayrıca kurabiye hamuruna yaban mersini ve kuru kayısı ekleyince o kurabiye diyet olmuyo. bunu da bilin.

madde madde yazmaya devam etsem daha milyonlarca satır doldurabilirim. ancak ruhumun çabuk daraldığı etrafımca bilinir. bu aralar böyle bir haldeyim kısacası. araftan hallice bulunduğun mekan. mastırşef izlerken gaza geliyorum "ulan bi mercimek köfte yapamıyo bunlar, bi de şef olucaklar. acaba bi akademi gibi bi yere gidip ben de mi girsem bu sektöre" diyorum. sonra an geliyo kendimi akranım rihanna'yla kıyaslıyorum ve barbados doğumlu olmadığıma lanet ediyorum. aynı yaştayız hatunla, daha bu yaşta şarkı söyleye söyleye yazlığını, kışlığını aldı. peki ben naptım? kurukayısılı kurabiye.

böyle böyle geçiyo günlerim. herşeye rağmen hayat güzeldir demeye inanıyorum. bi de öğrendim ki evreni zorlamaya gelmiyo. oldurmak isterse olduruyo zaten haspam. yoksa tersi çok pis. ne kadar zorlarsan zorla keyfi olmazsa işin zor. o yüzden elden geleni yapmalı, geri kalanı onun takdirine bırakmalı. amaan iki günlük ölümlü dünya..


güzel başladım, sıçtım yine sonlara doğru. önemli olan niyet diyorum ve burda bitiriyorum. bi de shantel dinleyin darlandıkça. kalkın kalkın oynayın..

haydi kalın sağlıcakla..


ps: blog yazmak için toprağa basmak demiştim ya, onu derken sırf laf olsun diye demiştim ama meğersem gerçekten de öyleymiş. ne kadar pislik, ne kadar negatiflik varsa gitti yeminlen.

ps: şıpsevdi yüreğimin bu sıralarki sahibi. kanguruna atla gel, kurbanın olam kurtar beni buralardan ne olur. ( biz küçüktük izel vardı, hala var )

11 Mayıs 2011 Çarşamba

fiğling vörtlıs

yarın yazıcam aklımdan geçen herşeyi.. belki bunu buraya yazarsam kendime verdiğim sözü tutma ihtimalim, onu gözle görülür hale getirdiğim için artar.. zira günlerdir yazmak amaçlı buraya oturup zuma, poker falan oynuyorum..

blog, yazanın tarlasıdır.. o zaman artık toprağa basmanın zamanı geldi a dostlar.. beri gel metafor beri gel..





paran var böyle sırıtırsın tabi bill. garibin halini ne bilirsin.
KELLE!!!

ps: bir işsizin anıları, kaming suun..