28 Haziran 2010 Pazartesi

queen, göksel, türkan ve yılmaz morgül aynı satırlarda.. bu, dünyada bir ilk..

zopzor geçeceğe benzer bi haftaya kötü başlangıç.. hiç sevmedim bu durumu.. gerçi ay'ın konumundan kaynaklanıyormuşmuş bugünkü bunalımım.. ay düzelse venüs sapıtır zaten.. olmadı mars jüpiter'e ters açı yapar yine darlandırır beni.. keşke rezzan kiraz'la çok yakın arkadaş olsak.. çok çok yakın arkadaş olsak ama.. rezzan arasa mesela beni " bunaldım kahveye gel" dese.. sonra fal baksak birbirimize.. sonra bana "türkan şoray kirpiği" motifini öğretse..ya örgüydü ya da dantel, unuttum şimdi.. geçenlerde gecenin üçünde kenarın dilberi adlı türk filmi vardı kanallardan birinde.. yarım saat kadar izledim.. türkan şoray'ın göksel arsoy'dan yediği tokadın, hakaretin haddi hesabı yoktu.. koskoca türkan şoray kolay olunmuyo zaar.. ( fotoğraftaki sahneden hemen önce göksel türkan' a tokat atmış ve ardından pişman olmuş olabilir.. ya da birazdan uzun uzun, hüzünlü ve aynı zamanda az biraz cilveli konuşma yapılacak, göksel kızı öpmeye çalışıcak ama türkan istemeyince oğlan tokadı basıcak.. her türlü tokat var yani.. )

hani böyle çok az yanan çakmaklar oluyo.. hatta o kadar az yanıyo ki alevin turuncu yeri yok denecek kadar az, mavisi daha çok oluyo.. işte insan, sigara yakarken o çok az yanan, hatta kimi kimi yanmayan çakmağın o azıcık ateşini yakalayıp sigaradan bi nefes çekiyo da alev şöyle bi hafiften canlanıyo ya.. ben o anı çok seviyorum.. o boynu bükük emektar, cayır cayır yanan çakmaktan çok daha değerli benim için.. gözümde yeri bambaşkadır..

insan mutsuzken hüzünlü ağlamalı şarkı dinlememeli.. aslında "müzik camiasında insanlar çok ikiyüzlü, neden bana böyle yapıyolar, ahaağğhaaaaa" diye ağlayan yılmaz morgül gibi çok bağırmalı ağlasam açılırım.. hep içime atıyorum, ondan böyle oluyo..

25 Haziran 2010 Cuma

" ne istiyorsun? mutlu olmayı isteyemezsin, çünkü bu hem çok kolay, hem de çok sıkıcı.. yalnızca aşık olmayı isteyemezsin, çünkü bu olanaksız.. ne istiyorsun? hayatını doğrulamak, hayatını elden geldiğince yoğun yaşamak istiyorsun.. bu hem bir tuzak, hem de bir coşku kaynağı.. hem bu tehlikeye karşı uyanık olmaya, hem de aynaya yansıyan o imgenin ötesindeki kadın olmanın coşkusu ve serüvenini yaşamaya çalış.."

böyle yazar portobello cadısı' nın sayfalarından birinde..

ama ben ne istiyorum ?
peki ya daha ne istiyorum?

21 Haziran 2010 Pazartesi

müge'yi tanıyosam, çıkarır cebinden verir o parayı..

evden çıkıcam, az daha oyalanıyim de okulda sap gibi dolanmıyim dedim.. dünyadaki en şahane program olan "müge anlı'yla tatlı sert" i izliyorum.. kadının teki çıkmış, "şu şu adam beni internette evlenicem diye kandırdı, dokuzbin liramı da iç etti.." diye dert yanıyo.. bi de milletten medet umuyo.. bu kadın bankacı.. senetin bişeyin var mı diyo rahmi.. hayır, elden verdim diyo.. neden verdim kızım, sen okumuş bilinçli birisin diyo arif.. güvendim diyo.. bi de üstüne atar yapıyo arif'e.. gerçi ağzının payını aldı oturdu aşşaya..

yaşadığımız bugünde kadınlar evlenme vaadiyle hala dolandırılabiliyolarsa, paralarını hiç tanımadıkları heriflere çarptırabiliyolarsa vay anasını demekten başka çare yoktur.. ha sevgilindir, eşindir güvenirsin (!) verirsin adama, o da gider ruslarla yer.. bu adamın kendi özşerefsizliğidir, ki o konumda mağdursun.. ama sen iki günde tanıdığın, bi de üstüne internetten tanıdığın adama para kaptırıyosan, e be kızım salak değil de nesin ?!

20 Haziran 2010 Pazar

hayatı kaçırma, çünkü biten bişey..

-kitaplığını toparla

-okumadığın kitapları ayır

-iyi kötü demeden sıradan başla, hepsini oku

-çünkü yapıcak başka işin yok

-yarın okula adam gibi bi saatte git, kayıt işlerini hallet

-derslerine sıkı çalış

-ve artık bu okulu bitir

-çalış, para kazan, adam ol..

19 Haziran 2010 Cumartesi

seneler geçiyo, doğan büyüyo azizim..

yandaki fındığa kardeş geliyomuş.. bugün aldım muştulu haberi.. otobüste çığlık atmak adetim değildir ama oldu işte.. fotoğraf fındığımın minicik hallerinden.. şimdi kazık kadar oldu, 5 yaşının olgunluğunda.. ama bu yine de koca elin en sevdiğim tipi..

tabii en sağlıklısından, en sıhhatlisinden olsun ama bu seferki kız olsun isterim.. kız olsun, adını da rânâ koyalım..



ps: burberry 2011 ilkbahar/yaz erkek giyim defilesini kaçırmışım.. hem de canısım o kadar mail atmış bildirmiş bana.. milan'dan canlı yayınlanıcak, sakın kaçırma izle demiş.. tüh yaa..

bırak artık yakamı ekoseli..

şimdi soruyorum sana burberry.. neden sürekli bana ulaşmaya çalışıyosun ? indirimim var, yeni koleksiyonum var diyerek beni cezbetmeye çalışıyosun ama nafile.. ben senin müşteri kitlene ait değilim.. gerek maillerin, gerek mesajlarınla canımdan bezdirdin.. maili anlayabilirim ama telefonumu nerden biliyosun? zenginsin desen değilim, hadi farzedelim ki zenginim zaten almam o masa örtülerinden.. bi tane parfümüne sahibim, o da hediye..

istemiyorum seni burberry.. çık hayatımdan.. fotoğraftaki kadına git mesela.. sevdiğine değil, seni sevene git ekoseli, sonra üzülürsün..

17 Haziran 2010 Perşembe

honey i'm home..

iki gündür alarmı kurmuyorum güneş yüzüme vurup beni haşlayıncaya kadar uyuyim diye.. ama nedendir bilinmez sabahın körü zınk diye uyanıyorum.. günlerim huzursuz, gecelerim desen ondan daha beter.. düşünüyorum neyi düşündüğümü bilmeden.. gerekli gereksiz düşünüyorum.. koftiden mutluluklar yaratıyorum.. hevesimi alamadan, ne olduğumu anlayamadan pıf diye bitiveriyolar.. çürümüş bilinçaltım küçük salak oyunlar oynuyo bana rüyalarımda.. artık rüya da görmek istemiyorum.. yo dostum hayır kötümser değilim.. sadece arıyorum.. kim bilir belki belamı bulurum.. belki de bi bakmışım mevlamı..

dıgı dıgı dıg inspektır geecıt..

9 Haziran 2010 Çarşamba

ege kokusunu şişeleyin, eve götürücem..

ben sadece bodrum böyle kokar sanırdım.. meğer ege böyle kokarmış.. evet, ege kokusu diye bişey var..

çabuk yorulmam, çok uyumam ama uzun yolculuk beni yorar, bi de üstüne bu kadar saat uyutur.. işte tam da bu yüzden öğle vaktine bu kadar yaklaşmışken uyandım.. uyanınca kahve içmek isterim.. uzun yıllar niyork' da yaşadığım için değil, sevdiğim için.. bi de yanında sigaram varsa ekip tamam.. ( sanırım bunu laf olsun diye yazdım.. kahve varsa, sigara da vardır zaten.. ah tabii ki mutlaka dediğini duyar gibiyim.. )

velhasıl bu sefer ki sabah ritüelimi egeye karşı gerçekleştirmek sevindirdi beni.. bi de dün ilk kez karadut şarabı içtim..şekeri bol ama kokusu fantastik..

dün ilk kez baykuş gördüm balkonda otururken.. dün gece ne kadar da çok öttünüz bay kuş.. bu gece de bekleriz..


ps: daha çok yazmak istiyorum hatta ebru yaptım haftasonu onu anlatmak isterim ama "F" klavye bu kadarına izin veriyo.. başımı ağrıttı ağrıtacak.. yani demem o ki, bu kelimelerin her birinde emek var.. respect..

5 Haziran 2010 Cumartesi

her noktadan sonra uzun bir boşluk..

'gençken günler hızlı seneler yavaş geçer, yaşlanınca günler yavaş seneler hızlı geçer.' demişti hayatımda büyük önemi olan bir ilkokul öğretmenim, geçen doğumgünümde.. ne kadar doğru, ne kadar gerçek..

ama bu aralar günlerim çok yavaş geçiyor.. bu durum beni bunaltıyor, boğuyor.. fena halde canımı sıkıyor.. arafta olmak gibi sanki.. araf var mı dersen, düşünürüm..

geçmeyen zamanla savaşmayı şimdilik bırakıyorum.. zorla da olsa uyutuyorum kendimi.. varsın gün kazandığını düşünsün..

şimdiki zamanı r den mahrum etme farilya.. kiplere hakettikleri değeri ver.. noktadan sonra boşluk bırakmak da mühim tabii..

4 Haziran 2010 Cuma

merhaba ben farilya, nasıl yardımcı olabilirim ?

dün tüm gün sokaklardaydım.. kah gerekli evraksal işleri halletmek için olsun, kah arkadaşla iki lafın belini kırmak için olsun dolandım da dolandım.. sanırım güneş beynime geçti.. geçmedi adeta işledi..bi mide bulantısı, bi halsizlik zor attım kendimi eve.. ama ne kadar sefil halde olursam olayım asla kapanmayan algım yine performansının doruklarındaydı..

mağazanın tekindeyim, bakınıyorum öyle.. kadının biri telefonla konuşuyo.. meğersem yıllardır türlü bankaların, telefon şebekelerinin ve çağrı merkezine sahip olabilicecek tüm kuruluşların çağrı merkezinin kraliçesi o kadınmış..ses tonu, konuşma tarzı, soluksuz kurduğu cümleler ve bu cümlelerden sonra verdiği esler..herşeyiyle ete kemiğe bürünmüş bi çağrı merkezi kadınıydı.. şimdi tam anlatamadım gerçi.. kelimelerin kifayetsiz kaldığı andayım..

bugün hayatımda ilk kez adliyeye gidicem.. sabıka kaydı almaya çalışıcam.. umarım hemen alınabilen bişeydir.. yoksa çok moralim bozulucak gibi..


evden çıkmadan az dinliyim de neşem yerine gelsin..amaan avare hayat :)

2 Haziran 2010 Çarşamba

otobüs bir toplu taşıma aracıdır..

o kadar çok şey var ki aklımda, hangisini yazıyım, hangisini yazmıyim, yasarsam hangisini önce yazıyim hiç mi hiç bilmiyorum.. bir yerden başlarsam gelir heralde diyerek başlıyorum yazmaya ve evet arkadaşım içimi rahatlatmaya..

otobüsleri sevdiğimi daha önce yazılı ve sözlü olarak defalarca söyledim.. bi sürü farklı insan, hepsinin yüzünde bi sürü farklı düşüncenin yansıması bambaşka ifadeler.. otobüste kitap okumam, müzik dinlemem.. onları izlerim, bazen de dinlerim..tamam bunu seviyorum.. ama allahım soruyorum sana.. ben ne tür bi günah işledim de sevgilisiyle konuşan ne kadar kırmançi varsa kulağımın ta en dibine yerleştiriyosun.. daha önce burda bahsetmiştim ayşeyi ikna etmeye çalışan james dean çakmasından.. geçen gün bi tane daha denk geldi arka koltuğuma.. bambaşkaydı ve son derece yazılasıydı ama üstünden bişeyler geçti, yazmaya üşendim abiyi sonradan da..

bu abi de artık sözlüsü müdür, sevgilisi midir bilinmeyen kızı kapanmaya teşvik etmeye çabalıyodu.. hatta teşvik çok yanlış bi kelime.. resmen zorluyodu.. kolaysa kapanmasındı.. bunda ne vardı utanılıcak.. kapanmanın nesi ayıptı.. hem o , ona para verirdi (!) kız da gider kendine renk renk başörtüsü alırdı.. kıyafetine göre takardı.. ama o abi ne kadar da iyi niyetliydi.. kıza pantalon giyme demiyodu.. sadece giydiği zaman üzerine kıçını başını örtücek uzun bişeyler giymesini rica ediyodu.. çünkü o kıskançtı, adam gibi adamdı, aslan parçasıydı, sonra allah muhafazaydı gözü dönerdi.. "sen daha dinle o arkadaşını, ben diyorum sana yapıcaksın!!" bu gibi cümleler de ziyadesiyle havada uçuştu.. ben otobüsten inerken hala konuşuyodu.. saçları, hayatı boyunca sadece kocasının (!) isteği yüzünden istemediği hatta utandığı renk renk başörtülerinin altında kalıcak kız da onu dinliyodu.. burdan şıpsevdi metin yazarlarına sesleniyorum.. aşk bazen renk renk başörtüsüdür.. yazın bunu sakızların içine..

ama ne var ki dün, tıpkı çakma james dean gibi kulağımın tam dibinde güle tıksıra konuşan dünyalar güzelim bi başbaşkaydı.. allahım onlar ne küfürler, nasıl bi jargon, nasıl bi insan.. kızın arada kikirdeyen sesini duymasam sevgilisiyle konuştuğuna asla inanmam.. bu olayın tamamını anlatmaya yüreğim dayanmıycak, o yüzden sevgili kırmançimizin cümlelerinden seçmeler yazıyorum alt kısma bikaç tane.. eminim fikir verecektir..

* lan var ya resmen içime doğdu, dedim bu çıkmıştır bi arayım da yalnız yürümesin durağa..

*yok be kızım, sıcaklardan herkes öyle..yoksa sen raaağad ol güzelim..

*lan var ya ben de çok heycanlıyım nasıl olucak acaba? ( burda neyin nolucanı ölesiye merak etmedim desem yalan :)

* sen de bol buldun tabi sür orana burana..( bik bik bik kız sesi ) yok yeeaa ne çekinicem kime ne..konuş sen konuş raaağad ol (yine mi?! )

* kapı açılınca rüzgar vuruyu ya, hoşuma gidiyo..( burda yine bik bik kız..) ahahehaha ( böğürtülü gül ) sen bilecen başka ne hoşuma gidiyo ( ve farilya dumur..)

adam sessiz falan da konuşmuyo bu arada.. bildiğin böğürerek, tükürükler saçarak, kahkahalar patlatarak konuşuyo.. sonra bi ara kapıya gitti bu ( rüzgar vuruyu ya cümlesi sıralarında ), artık kapıyı nasıl parsellediyse teyzenin biri geçemedi inerken bağırdı buna..resmen kadını dövmekten beter etti it.. bak sinirlendim şimdi yine hatırlayınca.. ama bunlardan var.. onlarla yaşamasını öğrenmeliyiz, yanlarına beş metreden fazla yaklaşmamalıyız.. aslında son derece hümanistim ama bu herif ve bunun gibiler bambaşka vakalar.. aman diyim..

aslında hep böyle şeyler olmuyo.. bi keresinde dokuz yaşlarında bi çocuk anne ve babası tarafından otobüste unutuldu.. her ne kadar çocuk için travmatik olsa da komikti epey.. kadın son anda farketmese (!) çocuklarının yanlarında olmadığını basıp gidicektik baya baya.. o zaman komik olmazdı ama üzülürdüm çocuk için..

mesela yine dün çok çok güzel bi şey oldu.. kırmançili olan akşam otobüsündeydi.. bu olaysa sabah bindiğim kartal -kadıköy otobüsünde başıma geldi.. iyi ki de geldi..

maltepe durağında iki kişiydik zaten.. ama o dakikalarda duraktaki yaşlı amca benim için herhangi yaşlı bi amcaydı.. sonra otobüs geldi.. kalabalık sayılabilecek otobüse amca önce bindi ben de arkasından.. sonra birisi yer verdi amcaya.. ben de tam yanında ayakta durdum.. zar zor cebinden akbilini çıkardı.. " rica etsem şunu basabilir misiniz hanımefendi?" dedi son derece kibar bi şekilde.. bastım ben de.. "thank you very much.." dedi muzip gülümseyerek.. rica ederim dedim güldüm ben de.. sonra amca yanında ki kadınla konuşmaya başladı.. "önceden kadınların bembeyaz bileklerinde altın bilezikler olurdu.. şimdi kimse korkudan takamıyo.." dedi.. sonra birden fahriye abla şiirini okumaya başladı ezberinden.. ben dahil etrafındaki herkes amcayı dinledik sessizce.. sonra bitirdi şiiri.. "kimdir bu şiirin şairi?" diye sordu ortaya.. bi kadın ahmet muhip dıranas dedi.." bravo, bravo.." dedi amca "aranızda adı fahriye olan var mı?".. sonra daha bi keyiflendi.. bi de otuzbeş yaş şiirini okudu.. gözleri bi hüzünlenir gibi oldu.. sonra bana bakmaya başladı.. bana bakıyodu ama sanki bana bakmıyodu gibi de.. "yaş seksenbeş, yolun sonu eder" dedi güldü.. ben de güldüm.. ama içim bi burkuldu sanki..

böyle zamanlarda anlıyorum işte.. yaşadığımız anların hiçbirisi baki değil.. hepsi gelicek, geçicek.. ve bu anlar üstüste binicek binicek ve bi bakmışız ki yaş bilmemkaç olmuş.. benim de yaşım gün gelicek bilmemkaç olucak.. işte o zaman "ne kadar çabuk geçmiş bu yıllar?" değil "ne güzel geçmiş bu yıllar?" demek istiyorum.. bütün çabam bu.. yoksa gözüm yükseklerde değil..

sonra bi kaç kadına daha çapkın çapkın laf attı amca.. yine bana döndü.. "yeni nesil ne kadar uzadı böyle, benim ufak kız da senin gibi.." dedi yine muzip muzip gülümseyerek.. ben de güldüm..



nasıl ki bütün bi yazı dondurma ve karpuz yiyerek geçirebilirsem, yine bütün bi yazı gotan project dinleyerek geçirebilirim..

epoca bitanemdir ama bu daha güzel.. en güzel..