27 Şubat 2010 Cumartesi

now i'm trying it another way..


bu aralar sık dinlediğim şarkılardan biridir..söyleyen kızcağız da pek bi şirin..neden diye soran hatunun içindeki ergenin dile gelmesi denilebilir..ama güzel..

26 Şubat 2010 Cuma

AÇIK RADYO, 94.9

şu anda bu satırları yazmak yerine senem hoca'nın ödevini yapmam gerekiyo aslında (zira deadline çoktan geçti, yalvar yakar cuma akşamına kadar ek süre aldım, o akşam bu akşam..) ama ansızın bastıran şiddetli grip yüzünden "China and the Beijing Consensus: An Alternative Model for Development" başlıklı makaleye ne yazık ki tam anlamıyla adapte olamıyorum..Çin de bilhassa Pekin de yaşayan cefakar gönül dostlarına garezim olduğundan değil asla..burnum durmamacasına akıyo ve alnımın tam ortasındaki doku, kas neyse artık o bölge hunharca zonkluyo..hapşurmaktan gözümde yaş, öksürmekten boğazımda derman kalmadı..işte tam da bu sebeplerden dolayı ilk paragraftan sonra bağlantı kopuyo bende sonra hadi yine en baştan..ama kesin yarın yapıcam ödevi..artık kabul edilmezse de kısmet..


(aslında bu post daha ziyade müziksel olucaktı ama yukardaki küçük çaplı günah çıkartmaya vicdanımın ihtiyacı var ..)


gelelim asıl mevzuya..yeni bi radyo keşfettim..açık radyo..belki de bi sürü insan biliyodur da ben yeni farkına varmışımdır..eğer yok ben duymadım diyosanız, bi dinleyin bence..tam benlik, çok sevdim..aslında bi sürü şey söylemek istiyorum haklarında ama mecalim yok cümle kurmaya.. o yüzden kolay yolu seçiyorum ve bu postu okuyan nadide insanları siteye yönlendiriyorum..bol bol okuyun, dinleyin diye..haydi hayırlı geceler..bu arada allah kimseyi zonklamalı griple imtihan etmesin..amiin..




22 Şubat 2010 Pazartesi

babasız kızlar balosu..



bu davette topugunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler.

uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır

bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar

niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler

babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle birşey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur ey sevgili sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.

balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter

kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz çirkiniz çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım

ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
korkak,kör ve bok gibisiniz.

"babasız kızlara çok güveniyorum ben, onlar nasıl çocukken babalarının karşısında kırıtıp sırıtmadılarsa hayata karşı da kırıtıp sırıtacak halleri yoktur"
perihan mağden..

20 Şubat 2010 Cumartesi

"el cahilun cesurun"

cahil adam daha bi kolay yapar istediğini..daha kolay söyler aklından ne geçiyosa..bişey bilmediğinden ya da daha kötüsü herbişeyi bildiğini sandığından garip bi umursamazlık içinde güvenir kendisine..eylemlerini sorgulamaz..en doğrusu onun doğrusuymuşçasına yaydıkça yayar acınası egosunu..

cahil adam daha kolay sever bi de..pervasızca dostum der..daha önce yemediğinden hakikatin okkalı şamarını kendinden bilir değer verdiğini..sorguları, hesapları men eder öyle sever cahil adam..

bilen adam dost demeye korkar..cahil çoktan zerdüşt olmuşken, o elini bile uzatamaz ateşe..çünkü bilir birinci derece yanıkların kahrolası acısını..




18 Şubat 2010 Perşembe

bazal metabolizma..

bi zamanlar trt de bi amca vardı..böyle bi saatlik bi müzik programı sunardı oturduğu yerden..son derece aristokrat sesiyle "şimdi hep beraber izliyoruz ve dinliyoruz" diye sunardı klipleri..hayır sunduğu cat stevens falan olsa tamam.."şimdi de jennifer lopez'den if you had my love..hep beraber izliyoruz ve dinliyoruz.." o imaja bu klip olmuyodu amca..ama canımsın yine de..

biliyorum şakiradan cenifırdan rikiden hep nefret ettin..ama ekmek parası işte..hadi bu şarkı da sana gelsin madem..seversin sen..




ps: bitmedi gitti şu nip tuck denen zıkkım..bi yandan da ara ara boka sarmıyo değil..hafiften bi aşk-ı memnu durumlarına kayıldı ama izletiyo kendini meret..

17 Şubat 2010 Çarşamba

biri bana dokunmatik klavyeli telefon alabilir mi aceba?!

bugün uzun zamandır olmadığım kadar rezil kepaze olmuş hissettim kendimi..ders satış yönetimi..dersi interaktif işlemeyi seven bi hocamız var sağolsun..hatun gerçek bi satışçı..piyasayı sallamış zamanında..özgüven tavan..kahkahalar, küçük sevimli espriler falan havada uçuşuyo sınıfta..hocayla eskiden samimi olanlar daha bi rahat böyle yayılık bi şekilde oturuyolar..benim gibi nerden geldim ben burayacılar da ortama adapte olmaya çalışıyo..ve ben başıma geliceklerden habersiz arada yapılan esprilere gülüyorum arada not tutuyorum falan..
önceleri herşey gayet masumane bi şekilde başladı..dedim ya hoca klasik yaklaşımdan pek hazetmiyo..illa ki etkileşim halinde işlicek dersi..kendince küçük bi tiyatromsuyla uygulamalı anlatıcak..halbuse bilmiyo ki ne gencecik fidanların yeni yeni yeşermeye başlayan özgüven tomurcukları çürüdü gitti bu yolda..işte o makus diyalog:

hoca: evet farilya şimdi seninle oynayalım küçük oyunumuzu!!
(ben burda bi gerildim zaten adımı duyunca..sırıtmaktan uyuşmuş beynime birden uyarı gidince afalladım bi toparlandım falan ama tamamen refleks..)
hoca: merhaba, ben bi cep telefonu almak istiyorum..yardımcı olabilir misiniz?
farilya: tabi..hoşgeldiniz öncelikle (gerçek bi satış elemanı her zaman kibardır) özellikle düşündüğünüz bi marka ya da model var mı? ( müşteriye atıyorum ki pası hani bak senin düşüncelerine önem veriyorum..sadece cüzdandan ibaret diilsin benim için gibilerden..bu arada sefil bi ciddiyet içindeyim bu önemli bi ayrıntı..)
hoca: aa bilemiyorum ama böyle şık bişi olsun, böyle inovativ son teknoloji bişi istiyorum..
farilya: haa, kem küm ne desem ki..(bekle bekle baya bi sus..) böyle dokunmatik klavyeli bişi olsa mesela!!!

evet ben bu embesil cümleyi kurdum..onlarca alternatif şık ve zekice cevap varken ben gerçek bi gerizekalı gibi bu kelimeleri sarfettim..dokunmatik klavye ne dersen hiç bilmiyorum o an aklıma geldi..sonrasını hayal meyal hatırlıyorum..kızardım bozardım..böyle yüzüm yanıyo cayır cayır..ama yiğitliğe bok da sürdürmüyorum..hmm bak ne kadar da ilginç, dur şu altın tüyoları da not alayım da bir daha asla unutmayayım dokunmatik klavyeli telefon satarken işime yarayabilir modunda not tutmaya devam ediyorum falan ama dünya yalan artık benim için..

tamam itiraf ediyorum ben aslında zerre sallamazdım bu durumu çok da önemli diil neticede ama arka sırada oturan iki ipnenin ( bir zamanlarki can ciğerlerim şimdiki azılı nefretlerim, biri fındık burun hatta ) bi kere bile bu muhabbeti meze yapıp eğlenebilicek olmaları ihtimali beni asıl sinir eden..travmam hala yerli yerinde demek ki..yani ne gerek var ki..

neyse acılar paylaştıkça azalır derler ey blog dostu..ben de paylaştım işte o yüzden..içimdeki yangına bi nebze su serpebilmek adına..gerçi hep steve in başının altından çıkıyo ya bunlar neyse artık..

16 Şubat 2010 Salı

"biz kahve değil, kilo kilo selülit satıyoruz"

önemli not: bu yazı sıtarbaksın yaptığı türlü itlik köpeklikle alakalı değildir..yoksa küreselin içine etti adamlar ama o mevzu bambaşka..halbuse starbuck dediğin ekmeğinin derdinde bir garip denizci..

geçen yasotlan oturuyoruz sıtarbaksta..az sohbet edelim hasret giderelim modundayız (malum yasot yeni mezun oldu..artık biz onunla sadece arkadaş diil aynı zamanda "üniversiteden arkadaşız") canım ülkemde yaşayan, hepimizin dertlerinden az çok haberdar olduğu, kah iktidarın kah para babası büyük patronların faili olduğu sorunları ve onların olası çözümleri hakkında türlü nutuklar attığımız ama nasıl bi işse artık züppe zevklerimiz söz konusu olduğunda dakikasına unuttuğumuz birçok yurdum insanının günlük nafakasını bi fincan kahveye gömmüş insanlar olarak, verdiğimiz her kuruşun tadını(!) çıkarıyoruz..sonra benim bardağımın kapağımsı şeyi çatladı kırıldı falan ben de çıkardım onsuz içiyim diye..anam bi baktım kahvemin üzerinde yer yer tabaka yer yer damlacık halinde yağ yüzüyo..yaso dedim bu ne böyle bildiğin yağ dökmüşler buna..tamam biliyorum içtiğim filtre kahve değil sonuçta içinde tam yağlı sütü olsun kreması olsun bi ton şey var ama göz görmeyince gönül katlanıyo..göz gördü mü hemen "pardon bakar mısınız?! kadınına" dönüşüyo insan ( evet sevgili okur öyle bi kadın türü var..genelde restoran ve kafelerde yaşar..gergin bi ifadeyle sürekli eleştiricek şikayet edicek bi kıl yün arar..buldu mu zerre affetmez hemen bulduğu ilk garsona saldırır..) gittim barista denen arkadaşlardan birinin yanına..gösterdim işte yağ var bunun içinde,yani şikayet gibi değil de merak ettim sadece, kem küm falan ediyorum..(hiç bi zaman gerçek bi "pardon bakar mısınız kadını" olamadım ben..) böyle eblek eblek sırıttı suratıma "vayt moka mı içtiğiniz?" dedi..yok dedim karamelli makiyato..surat daha da bi gevşedi..nası anlatıyım.."yuh kızım hem hayvan gibi karamelli kremalı şeyi içiyosun bi de gelip soruyosun bu ne diye..aman başkasına söyleme cahil sanar seni kıçıyla güler valla.." gibi bi ifadeye büründü..anlattı falan işte kremadan carttan curttan dolayı falan diye..yağsız sütle isteyin bi dahaki sefere dedi..sonra bana kitapçığımsı bişi verdi..bak bunda kaloriler, besin değerleri yazıyo..bi dahakine oku da öyle iç..sonra başıma gelip ekşime allahın obezi şimdi defol git başımdan..lorenzo espresso banyomu hazırla falan bişiler söyledi ben de salak salak ehe mehe diye güldüm..çünkü o anda yapabileceğim tek şey elimdeki vırc yağ dolu bardağa bakıp gülmekti..



ps: ne güzel kahve festivali yapmışlar..gidin, koklayın bol bol için derim ben..yağsız süt isteyin ama bi de krema koymasınlar..esmer şeker falan filan..


15 Şubat 2010 Pazartesi

last train to wherever..

küçüktük..havuzdan gelirdik..sucuklu kaşarlı ekmeklerimizi yerken trt1 i açardık çünkü bitek o çekiyodu yunan adalarına karşı..ay savaşçısını izlerdik..sonra okyanus kızı mı ne öyle bişey vardı..o başlardı..küçüktük biz o zamanlar..bilmiyoduk ölüm diye bişey olduğunu..usaki tusukino'yla mamoru'nun imkansız aşkıydı bizi üzen tek şey..yaşadığımız en büyük entrika ken'in barbi'yi öteki afro sürtükle aldatmasıydı..ama biz büyüyünce yakışıklı ve iyi adamlarla evlenicektik..hem onlar bizi aldatmıycaklardı ve daha neler neler..sonra o öldü..küçüktü ama öldü..ben ağladım..sonra ben büyüdüm..herkes gibi alıştım..insan alışabilen varlık..ölüme ve gidenin yokluğuna bile alışabilmek garip..

bugün aklıma geldi..gidişinin üzerinden kaç sene geçtiğinden bile emin değilim..değer vermediğimden değil..bilmiyorum belki de kabullenmediğimden..hem yaşlılar ölmez mi önce..

garip hissediyorum küçüklüğümüzü hatırlayınca..hani bi şarkı var ya biz büyüdük ve kirlendi dünya diyen..allahım ne kadar doğru..küçükken ne kadar uzağız iki yüzlülükten, hasetten, nefretten, hatadan, pişmanlıktan..büyüdükçe boka sarıyo ruhumuz..onunki sarmadı..tertemiz gitti geldiği yere..böyle aptal sıradan cümlelerde arar insan teselliyi çaresiz kalınca..

nerde olduğunu bilmiyorum şimdi..umarım güzel bi yerdesindir karabiber..burda insanlar sen bıraktığından beri daha da kötü oldular..ha bi de senden sonra barbi de terketti zaten ken'i..

13 Şubat 2010 Cumartesi

bendeki sağ karıncık değil, krematoryum..





en sinir bozucu olanı
insanın hafızasına katlanmaya çalışması..
belki balık olsaydım daha güzel olurdu herşey..
ama değiliz azizim, ne yazık ki insanız..
zaman geçiyo, ben olduğum yerdeyim..
yaşadıklarımın her ayrıntısı büyük bi ihtişamla dönüp duruyo perdede..
keşke güzel olanları aldırabilsem zihnimden..
o zaman daha kolay olurdu acı verenleri gömmek..



zaman geçiyo , ben olduğum yerden başlıyorum ağır adımlarla yürümeye..
bu sefer atıyorum nevrotik benliğimi altıncı kattan gözümü kırpmadan..

8 Şubat 2010 Pazartesi

just passing through..


bugün güzel bi gündü..durakta çok beklemedim..gelen otobüsler de can pazarı gibi değildi..sonra sürekli vızırdayan bi ufaklık yoktu..rahat rahat kitap da okudum..okula gittim..derse girdim..hatta kendimi aşıp dersten sonra kantinde tekrar bile yaptım..evet çok değişik bişey olmadı hayatımda ama bugün güzel bi gündü..




* ben bu postlara şarkı koyma zıkkımını epey sevdim..nabza göre şerbet bi nevi..zaten benim yazdıklarım ıvır kıvır..kulağa hitap ediyim en azından..haydi dinleyen beri gelsin..

7 Şubat 2010 Pazar

beni bu havalar mahvetti..bi de bi film..



adsız yerlerden geldim
toprağım yok
anavatanım belirsiz

ateşler yakıyorum parmaklarımla
ve sana şarkılar söylüyorum kalbimle
yürek telim gönül yakıyor


böyle demiş acıyı ve aşkı damarlarında taşıyan çingene kadın..


















ps: şiir yazmak istedim ama
olmadı..daha çok acı çekmek gerekiyo sanırım kafiyeli cümleler söylemek için..ya da belki hayal kırıklıklarım kotayı doldurmamıştır..belki de sadece yeteneksizimdir, kim bilir..

ucuz aforizmalarda arıyorum kayıp benliğimi..


berbat bi hava var dışarda..en sevmediğimden..yağmur yağsam mı yağmasam mı diyo..böyle lanet bi kasvet..napıcamı bilemiyorum böyle zamanlarda..hafiften bi sıkılıyorum bi daralıyorum..garip bişey yani..


güzel olsun istiyorum artık bişeyler..güzel de olmasın hatta..tam istediğim gibi olsun..en azından birazcık..hak ettim ben bunu be dasti sen de biliyosun..azıcık tut elimden..



(böyle zamanlarda böyle şeyler dinlememek lazım aslında..tek ihtiyacım olan daha fazla serdar ortaç..o da kıpırından olucak ama..)

6 Şubat 2010 Cumartesi

kadehimi vurdum..

daha önce de bahsetmiştim yunan kültürüne ve bilhassa müziğine olan hoşlantımdan..ama bi şarkı var ki söyleyen öyle vasilis, kostas falan diil..bildiğin bizim minik serçe..ne zaman dinlesem kendimi böyle akşam üzeri şıkır şıkır deniz kıyısında hafiften demlenirken hayal ederim..azıcık rüzgar da esebilir..güneş yanıkları ferahlar böyle tatlı tatlı..

bu şarkıyı ilk duyduğumda hasret acısı çekmekten çok çok uzaktaydım..yaş 12 civarları falandı sanırım.. burda bahsettiğim onyedilik yunan tanrılarıyla beraber sene sonu gösterisi hazırlamıştık..baya baya büyük çapta bi "prodüksiyondu"..rutkay aziz vardı, şiir okumuştu hepbir olalım kardeş olalım konulu..sonra taner barlas hazırlamıştı bizi oyuna..ve orda bu şarkıyı sevmekten öte tapındığım bi müzik öğretmeni söylemişti yumuşacık sesiyle..( asla unutmam dediğim kadının ismini unutmuşum içim bi garip oldu..) sonra sonra yaş büyüdü, kalbim hep biyerlerde kaldı, şarkı anlam dolmaya başladı..

neyse pirim kısaca ben rebetikoyu, egeyi ve aşık olmayı severim..

5 Şubat 2010 Cuma

haspamın sabah zerafeti..

bu klibi bi zamanda bi blogda görmüştüm..sonradan şarkıyı buldum dinledim..sevdim..sonra daha çok sevdim..ne zaman dinlesem içime bi güzellik, bi huzur gelir..bi gülümserim kendi kendime..bazen de kıvırcığa kıl olurum o ayrı..hem hiç bi insan öyle melek gibi uyuyamaz ki bu duruma olan gıcığımdan ahanda burda bahsetmiştim..esti bana yine ve gecenin bu saatinde klibi izleyesim geldi izlemişken bi de paylaşıyım dedim..



Oren Lavie - Her Morning Elegance
Yükleyen IgnitionVM. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

3 Şubat 2010 Çarşamba

WHERE DO I BEGIN?!




geç buldum hayatta ellere yar etmem modunda deliler gibi nip tuck izliyorum 4 gündür..gündüzleri uyandığımda gözlerim bilgisayar ekranına bakmaktan kan çanağı gibi oluyo ama süpersonik karizmatik plastik cerrah christian troy için değer be güllerim valla değer :)

son derece sofistike ve keyifli..izleyeni irrite edip, küçük çapta bunalıma sokabilicek mevzular ancak bu kadar güzel işlenirdi diyorum ve başka da bişi demiyorum..yanlız julia denen kadına kılım..mis gibi ailen var kocan desen sana tapıyo..hatunda sürekli bi memnuniyetsizlik sürekli bi ekşi surat..ama bilemeyiz tabi dışı bizi yakar içi onu..( keşke o obez kızın gıdısındaki yağları alaydınız be canlarım..bok yere öldürdü hatun kendini iki gram gıdı yağı için..ben olsam alırdım..hayır empati yapmıyorum.hayır benim gıdım yok.)

hiç bişey için izlenmese o canım gültanesi müzikleri için izlenir..aha ben bunu biliyorum, vay canına nası cuk oturtmuşlar bu şarkıyı bu sahneye diye diye ağzımın suyunu toplayamaz oldum..

gerçi daha ilk sezonu yeni bitirdim..umarım mantık sınırları içinde devam eder demekten de kendimi alamıyorum..velhasıl sayın okur nip tuck güzeldir izleyin izletin diyorum..

önemli ps: yemek yerken izlememeyi şiddetle öneririm..bazı sahneler baya baya kasap havasında..gerçi ben alıştım.. ilk zamanlar herifin göz kapağı kesilirken ellerimle gözlerimi tutmuştum ( kapamak anlamında diil benimkilere dokunmayın der gibi ) sezon finalinde hatunların memelerinden çifter çifter silikon söktüler bana mısın demedi sinir sistemim :)

şimdi söyleyin bakalım " what you dont like about yourself?" ( havalı gibi, cool gibi final :)

2 Şubat 2010 Salı

yedi ay..


insanoğlu ne kadar garip değil mi azizim..bi an hayal ettiğin iki an sonra bi bakmışsın koca bi bok gibi gözüküyo gözüne..bi gün sevdiğinden öteki gün ölesiye tiksiniyosun belki ama bünyeye ayıp olmasın diye seviyomuş gibisinden takılıyosun..gerçi öyle yapmak lazım ya nefret ederken birden aşık oluverirsen yine..ademoğlu dediğin çiğ süt emmiş sonuçta..ya ya evet öyle..ne bu şimdi ikiyüzlülük mü itlik mi köpeklik mi..aa yo hayır balım öyle deme olsa olsa bu elindekini kaybetmekten korkmaktır..amaan neyse belki de diildir..safi ibneliktir hiç bilemedim şimdi..düşünmek de istemiyorum..

ben şimdi bi adam var onu baya bi sevdim..aşık mı oldum dersem şöyle bi durur düşünürüm..sanırım evet dostum ben o adama aşık oldum..görmediğim de özledim aman dedim iyi olsun da ben g
örmiyim..burnunu yediğim pezevenkmiş meğersem..şimdi ondan çok nefret ediyorum..ölsün istiyorum kollarımda ama ben yapamam kıyamam çünkü..güzel de gülerdi kansız..

ölsün istiyorum hem de öyle bi nefeste diil..beynine sıkılan bi kurşun olmaz ya da baldıran..veba olsun mesela derisi çürüsün dökülsün..yalvarsın ölmek için..ya da aids olsun..o lanet olasıca bedeni yavaş yavaş erisin ve sonunda bok suyuna karışıp yok olsun hayattan..işte öyle ölsün istiyorum..ama sonra düşünüyorum acı çektiği için üzülmem de sanki gitti diye üzülürüm..hem o ölürse ben kimden nefret edicem, di mi ama?!

ruhumdaki delikler her rüzgarda biraz daha büyüyo ben ne kadar yamadım desem de..yarım yamalak oldum..ne tam akıllı ne tam deliyim bu aralar..

1 Şubat 2010 Pazartesi

şarkıyla okursan daha az sıkıcı oluyo, ben denedim :)



bugün içimde salak bi neşe , anlam veremediğim bi umut var..çat diye oldu ben de anlamadım..daha dün bok gibiydim salya sümük..bayadır böyle olmamıştı..sanki bişiler nefes alıp vermeye başladı içimde..eski farilya geri mi dönüyo ne?!..
dün akşam apartman yoldaşım, çocukluk arkadaşım muhabbete geldi..öyle havadan sudan konuşuyoruz..çok basit bikaç cümle söyledi..
"kızım sen böyle diildin önceden..daha bi neşeliydin..artık gülerken bile başka biri var sanki karşımda.." biraz düşündüm söylediklerini ama çok da düşünemedim aslında, yattım uyudum çünkü omurilik soğanımda yerleşik yaşama geçen melankoliye alışmış emekli amazon huzursuzlandı..o bu sefil ve miskin halimden gayet memnun..kendince gerzek bi savunma mekanizması oluşturdu..ne zaman azıcık olumlu düşünüp umut etmeye kalksam başlıyo konuşmaya..
bak dost dost diye sarıldıkların neler yaptı sana..zaten sen böyle kazık yemeye mahkumsun
çünkü aptalsın..çabalasan da bişi farketmez..çünkü hiç bi zaman emeğinin karşılığını alamıcaksın..bu yaşadıkların daha ne ki, daha boktanları bekliyo seni gelecekte..senden bi bok olmaz daha mezun bile olamadın bak senin yaşındakiler nası süpersonik işler buldu, bilmem kaçıncı maaşlarını aldılar bile..zaten mezun olsan da girersin kıytırık bi şirkete..iki telefon arası patrona kahve yaparsın..zaten seni kimse umursamıyo..bunlar içimdeki çürümüş kokuşmuş mazoşist amazon emeklisinin en güçlü kozları..
ve ben yine her zaman ki sefaletim ve umutsuzluğumla uyudum..sonra bi uyandım bu sabah içimde o bahsettiğim anlamsız duygu.
.sanki beynimin içinde bi ses..anlamadığım bi dilden cümleler söylüyo..ama o lanet cadının boktan sesi diil bu seferki..daha bi değişik..sonra bi durdum..yavaştan içimdeki anlamsız duyguyu tanımlamaya başladım..dedim ki ulan farilya tamam belki çok fantastik bişiler yaşamadın ama iyi kötü bitiyo bu üniversite denen dünyevi araf..ışığı gördün kızım, tünelin sonuna az kaldı..
evet sevgili okuyan bugün bir başka bahar döneminin ilk günüydü güzide okulumda..ve ben bugün itibariyle artık soranlara son senem diyebilicem..seneye bu zamanlar çiçeği burnunda bi yeni mezun olucam..ve artık biliyorum ki beş yaşındayken yaşadığım dönüm noktası boşuna diildi..mutlaka iyi bi sebebi olmalı..yoksa bugün olduğum yerde ne işim var,di mi ama?! bu arada o amazon bozması da ne hali varsa görsün derim artık..
dükkanı kapadık gülüm:)

ps: bu aralar havalar soğuk ya, her yerde görüş mesafesi annelerinin evhamı yüzünden atkı ve bere arasına sıkışmış küçük minik orkolar görüyorum..pek bi tatlı oluyolar ki tadından yenmez :)


ha bi de unutmadan bu canım güzelim şarkı için bi sürü kilometre uzaktaki dastime teşekkür..ne zaman dinlesem bi güzel hissederim..güzel hissettikçe dinleyesim gelir:)