31 Ocak 2009 Cumartesi

XX versus Y..

bu saatden sonra nerde bi XY kromozomlu görürüm, yanına yaklaşmadan bi durur düşünürüm..hadi X mevzusunda sıkıntım yok, aynısından bende de var..bugüne kadar pek bi sorunum olmadı kendisiyle..ama işin içine Y girdi mi papaz oluyoruz..arkadaş ne biçim bişeydir Y kromozom..tabi ki tenzih edilenlerden bahsetmiyorum ama genel atmosfer olarak biraz bozuk bi kromozom bu Y...bi kere acaip kendine müslüman ..e doğal olarak noluyo sahibi de az buçuk nasipleniyo bu kendine müslümanlıktan..aslında benmerkezci olmak erkeklerin suçu diil..tamamen Y de bitiyo olay, bi nevi yaratılış..yoksa hepsinin içinde birer kırıntıcık rahibe theresa var ama Y nin korkusuna ortaya çıkaramıyolar..
bu Y nin ceremesi kişiyi bencil kılmakla kalsa iyi aslında.. insan ırkı olarak mutlu mesut yaşar giderdik ama malesef hayat sadece filmlerde kusursuz..Y aktive olduğu zaman noluyo? bünyede fazlaca testosteron üretilmeye başlanıyo..testosteron yeri geldiğinde kişinin bütün akli melekelerini yerle bir edebilicek çok çakal bi hormondur..kıl tüy çıkarmak tırtdan bi olaydır bu çakal için..asli görevi güzel hatun görüldüğünde omuz üstünde bulunan beyindeki kanı dakika geçirmeden bacak arasındaki beyine taşımaktadır..bu kan transferinin sonuçları çok çeşitlidir..sevdiceğin aldatılması, hatun uğruna arkadaş satımı (göz dönmüş bi kere ne dostluk kalır ne arkadaşlık..), diğer Y kromozom sahibi potansiyel rakip kişiyle ölümüne düello, fortçuluk (tdk böyle tanımlıyo bu hayvanlığı)..ve daha saymakla bitmiycek benzerleri..aslında er kişi bu saydıklarımın hiç birini yapmak istemez,melek gibidir adeta ama ne yapsın yavrucak, Y kromozomu böyle bişey işte..
Y nin er kişi üzerindeki diğer semptomları: kendini nimetten saymak..kas,güç ve zeka üçlüsünden oluşan bi eros olduğuna inanma sendromu..yalana karşı meyil..yuvarlak nesnelere aşırı ilgi (futbol topu,göğüs,kalça..vb.)..akla gelebilicek her konuda doyumsuzluk..

işte erkek denilen oluşumun esas olayı bu..Y kromozomu..artık onları suçlamaktan vazgeçmeliyiz..yaptıkları hiçbirşeyden onlar sorumlu diiller..dedim ya sadece yaratılıştan kaynaklanan defolar bunlar..doğa anadan her zaman mükemmeli bekleyemeyiz di mi ama??

ps: tabi ki arada üretim harikası olanlar da var ama henüz saklandıkları yerden çıkmadılar..

30 Ocak 2009 Cuma

leyemu sagapoooğ sanaaa!!














evet ben fedon seviyorum..ne güzel neşeli, kıpırdak, bronz tenli, slip mayolu, yunan ezgili babacan adam..

-aşığınım yanımda olamasan da
-legemu sagapo
-zorba

bunlar benim favorilerim..içim darlandı mı açarım muhteşem yunan aksanımla hem söyler hem söyletirim güzel olur..zingarella zingarellaaaaa!!!!

29 Ocak 2009 Perşembe

yeditepe istanbul..

yeditepe istanbul...havva ana, önem, yusuf sonra iltifat berberi..öylesine sıcak ve içtenler ki..televizyon dizisi demeye insanın dili varmıyo..garip bi gerçeklikleri var seyredenin içine akan..yaşanan olaylar gündelik, insandan şeyler..öyle çok garip süpersonik atraksiyonları yok.. kimse çatışmada yaralanmıyo..aşklar insanın gözüne gözüne sokulmuyo..büyük ihanetler,saçma aldatmalardan upuzak..kalbur üstü takıma ait hiçbişeyleri yok..sadece sıcak bi kenar mahalle hikayesi..görüldüğü yerde izlenmeli..
bi de şaşıfelek çıkmazı vardı böyle eskilerden..aysel..yapmak zorunda olduklarıyla yapmak istedikleri bambaşka olan kadın..ilkokuldayken,okuldan gelip daha formayı çıkarmadan oturup seyrederdim çılgınlar gibi..biraz daha yazarsam ağlıcam..zaman ne kadar çabuk geçiyosun..

28 Ocak 2009 Çarşamba

artık yemek yapmayın nolur yalvarıyorum!!

kendimi zor kurtardım az önce televizyonun başından..garip bi çekim alanı var.bi kere oturup seyretmeye başlayınca insan kolay kolay kalkamıyo..üniversite karşısındaki çay bahçesinde ders sonrası laflamaya,ders çalışmaya gelmiş yaklaşık onbeş gencin kitlenmiş bi şekilde bu programı seyrettiğine şahidim..hem de çıt çıkmadan.. "çok killer bi yemek oldu" diyen arkadaşa selam ederim ayrıca..ben program boyunca insan gözünün algılayamıcağı bi frekansta hipnoz edici bişeyler yapıldığını falan düşünüyorum..yani bi yandan adam domates kesiyo falan aynı zamanda kenarda köşede bi kadın oturmuş "evet biliyosun saçma olduğunu ama seyretmeye devam ediceksin,evet böyle mutlusun merak ediyosun bakalım toygar bey nası yumurta çırpıcak hede hödö.."falan diye fısıldıyo.çıplak gözle görülmüyo ama beynin en ucra köşesine işliyo bu kadın..yoksa başka hiç bi açıklaması olamaz bu çekim alanın..amaç belli sonuç belli..adam yemek yapıcak bu sırada ne idüğü belirsiz bi dış ses tarafından yeri gelicek azarlanıcak yeri gelicek yerin dibine sokulucak..akşam olucak öteki adamlar gelicek ağzını gözünü büzerek " hiç beğenmedim..","bu salataya balzamik olmuş mu şimdi azizim.." falan diye adamı itin bilmemneresine sokup sokup çıkarıcak..bi kere inandırıcı diil..sokakta görsen en az üç leşi var hiç yoktan bi içeri girip çıkmıştır diyceğin zebellah gibi adam oturmuş oraya, gelen eleştirilere "ehem olabilir tabi ama ben bu çorbayı misafirlerime hep böle yaparım.."falan diyo..nerde kaldı senin ağır abiliğin nerde kaldı senin kalıbın be adam..insan en azından bi çatal kaşık fırlatır..hiçbişi yapamasa kalk git ağzını burnunu kırmıyim der..gerçi o da başkasına gidince ağzını gözünü yamultmuştu..marine falan diyodu..belki de kamera etkisidir kim bilir..bi de bu yemek yapalım yiyelim olayının farklı bi versiyonu çıktı "tadında aşk var!!"..bi kere izledim ama anlayamadım mevzunun ne olduğunu..yemekten sonra sevişiyolar mı..ya da belki de en güzel yemek yapan kadınla erkek evleniyodur..

yalvarıyorum artık size yemek yapmayın nolur..bırakın kitap okuyalım,film izleyelim,ders çalışalım ya da hiç bişi yapmassak boş boş duvara bakalım ama lütfen artık yemek yapmayın..yazık değil mi bu gençlere..

ps: fotoğraftaki kadın "yemekteyiz funda"..hayata hep böyle küçük tebessümlerle bak funda..yolun açık olsun..

raki balboğa sendromu..

uyuyamamak , uyudu mu uyanamamak, eve sığamamak ama aynı zamanda dışarı çıkıcak cesareti bulamamak..ağlayamamak, zırlayamamak tüm bunları yapamazken içinden gelerek gülememek..konuşamamak, konuşmaya başlayınca susamayıp saçmalamak..sonra daha çok saçmalamak..okuyamamak,okuduğundan hiç bşi anlamamak..ortalıkta mal mal gezinmek..

son bi kaç gündür bunları yapıyorum ben..
o zaman ne diyoruz rayzin ap bek on dı sıtiriiiiit..di aaayyy of dı taygııııırrr!!!

totally stuck..

ne güzel kelimesin sen stuck..yapışmış, sıkışmış, takılmış, apışıp kalmış.. ne kadar da güzel anlatırsın halimi..nası güzel anlarsın dertden de betimlersin beni..can dostmuşsun sen meğerse stuck..melankoliden çıkıp da geyik çevirmek istesem bile kullanabilirim belki seni.. " canıma stuck etti.." gibi mesela ama hayvanlığın gereği olmadığı için böyle bişey yapmam sana, canım dediğimi sırtından vurmam stuck..aleme madara sohbet ortamına salata etmem seni stuck..cansın stuck aşksın stuck..

resmen sıkıştım kaldım ben..ne yapsak ne etsek de kurtarsak beni sıkıştığım yerden..bu aslında farklı bi sıkışma..stuck ı severim ama sıkışmak da değil aslında..yani belki yan etkisi sıkışmak ama kendisi farklı bişey hissiyatımın. hani böyle çırpındıkça batmak gibi..kaş yaparken göz çıkarmak gibi..sıçtıkça sıvamak gibi..

kek yaparken de oluyo aynısı bana.ne zaman böyle uğraşsam, özene bezene kek yapmaya kalksam ya kabarmıyo ya yanıyo ya da son denemedeki gibi vırc yağ oluyo..mutlaka başına bişeyler geliyo..lezzet topağı olması gereken kek birden acımasız bi ömür törpüsüne dönüşüyo.hele bi de o yapılan kekle birilerini etkilemeye çalışıyosam ( anne,arkadaş ya da kimi zaman aşk pıtırcığı..) iyice boka sarıyo kendini ve beni ultrasonik bi kekyapardan, tırt çömez bi kekyapamaza çeviriyo bitanelerimin gözünde..halbuse ben ne kadar uğraşıyorum onun için..herbişeyini ölçe biçe koyuyorum..içine yumurta kabuğu kaçmasın diye yumurtanın kırılıcak yerini bıçakla çıt çıt diye belirliyorum..unu elemeden koymuyorum içinde yabancı madde olmasın diye..çırpıyorum çırpıyorum tamamen homojen olduğuna emin olmadan asla kalıba dökmüyorum..haa bu arada kalıbı yağlıyorum ki kolayca çıkıversin şekli şemali bozulmasın,tipi kaymasın..fırını da ayarlıyorum 180 den bi pıt yukarı atmıyorum sıcaklık ölçeri...atıyorum fırına..sürekli gözlemdeyim..bi annenin çocuğunun büyümesini izlediği gibi izliyorum kekimi..sonra her annenin bazen çocuğundan sıkılması gibi sıkılıyorum başı boş bırakıyorum canımın yarısını 180 derecede..belki de bu mevzuya takıyo kafasını kendince intikam alıyo benden kek..çlink sesini duyunca hatırlıyorum koşuyorum başına..ve hayal kırıklığı..bi kenarı yanmış ortadan pörtlemiş ama içi pişmemiş kekimsi bi organizma duruyo karşımda..olmuyo işte keke ne kadar değer verirsen o kadar ağzına sıçıyo adamın..kek dediğin riyakar, kek dediğin halden anlamaz, kek dediğin iyi gün dostu..

o zaman bütün kekler erkektir diyebilir miyiz? bence mantıklı..

27 Ocak 2009 Salı

aşkına eşkiyayım yeditepe!!

yine başladı o lanetli günler..normal bir yeditepe insanının senede iki defa yaşadığı ( yaz okulu hobisi olanlarda senede üç) , vücutta bolca kortizol salgılanmasına sebebiyet vererek kişiyi saldırganlaştıran ve öğrenciden öğrenciye farklılaşmış yan etkileri bulunan ders kayıt günleri..şu ders kayıt olayını bi kere de çat diye halledebilen öğrenciye bence fazladan bi diploma verilmeli okul tarafından..hiç bi zaman ilk hazırlanan program tutmaz..kişi başına geliceklerden habersiz "oh ne kadar da rahatım dersleri yolladım danışmana artık tatilimin geri kalan günlerinde gezeyim tozayım lay lay lom.." diye etrafta bir o yana bir bu yana koşarken, akşam programına bakmak için sayfasına girdiğinde kotaların dolduğunu ve iki dersinin bu yüzden kabul edilmediğini görür..bunun bir çok sebebi olabilir..ya sistem çok yavaştır (!) diğerleri daha hızlı davranmıştır..bi nevi en yavaş koşan ceylandan hızlı koşan aslan kazanmıştır..ya da danışmanlar çok yoğun (!) olduklarından başvuruyu geç görmüşlerdir ya da falan da filan da..neticede küçük ceylanın sabahki mutluluğundan eser kalmamıştır.yüzündeki anlamsız donuklukla derslerin diğer section larına bakar ne var ki sonuç yine hayal kırıklığıdır..diğer sectionlarda birer birer dolup küçük ceylanın yüreğinde kalan son umut kırıntısını da alıp götürmüştür..artık küçük ceylanı çok zorlu bi yolculuk beklemektedir..danışmana gidip dilekçe doldurmalar,kota açılması için geçen süredeki "ya açılmassa ya ben böyle sap gibi kalırsam" endişesiyle dökülen soğuk terler..kota açıldıktan sonra en hızlı koşabilen lanet olası çakallardan (küçük ceylan kota mağduriyetinde yanlız değildir..okul artık bir kurtlar sofrasıdır onlar için..) daha hızlı koşma yarışı ve bu arada akıldan geçen "bıraksam da bi daha mı girsem öss ye acaba? beş ders ala ala nası bitcek bu okul" düşünceleri..sonra yine akıldan geçen "yok lan yaş oldu 21 ne öss si iyisin sen böle" şeklindeki ototeselliler..

yeditepe de ders seçmek böyle bişey işte..ve o günler yine başladı ve ben daha cgpa imi bile bilmiyorum.tıfıl halimdeki endişelerim kalmadı eskisi gibi gerçi ama yine de sinir stres dolu bikaç gün beni bekliyo..aşığınım yeditepe..

26 Ocak 2009 Pazartesi

işte o gün bu günmüş..

müjdeler olsun, çifte davullar çalınsın, barış çubukları bugün de benim için tüttürülsün, aşıklar kırlarda elele dans etsin..üç dönem sonra hiç bi dersten kalmayarak ortalamayı 2 yapmayı başardım..bu bi çok öğrenci için çok normal olabilir ama benim için adeta şeytanın bacağını kırma, bi milad, resmen bi yeniden doğuş..artık gerçek bi öğrenciyim okulumu öylesine çok seviyorum ki..

birden,aniden,düşünmeden..

öylesine bi gazla başladım bakalım bu blog işine,ne menem bişeymiş görücem yakın zamanda..aslında "ulan öyle bi yazıyım ki okuyan da, okumadan duyan da hayran olsun blog alemini kasıp kavuriyim" gibi bişeyle başlamadım..aslında yazabilir miyim onu bile bilmiyorum..ama baktım ki millet almış başını gidiyo..insanlar gezdiğini, gördüğünüğü , yediğini, içtiğini paylaşmakta, dedim ki benim neyim eksik..velhasıl artık ben de çiçeği burnunda çömez bi blogger ım..bundan sonra gelsin paylaşımlar gitsin paylaşımlar:)