2 Haziran 2010 Çarşamba

otobüs bir toplu taşıma aracıdır..

o kadar çok şey var ki aklımda, hangisini yazıyım, hangisini yazmıyim, yasarsam hangisini önce yazıyim hiç mi hiç bilmiyorum.. bir yerden başlarsam gelir heralde diyerek başlıyorum yazmaya ve evet arkadaşım içimi rahatlatmaya..

otobüsleri sevdiğimi daha önce yazılı ve sözlü olarak defalarca söyledim.. bi sürü farklı insan, hepsinin yüzünde bi sürü farklı düşüncenin yansıması bambaşka ifadeler.. otobüste kitap okumam, müzik dinlemem.. onları izlerim, bazen de dinlerim..tamam bunu seviyorum.. ama allahım soruyorum sana.. ben ne tür bi günah işledim de sevgilisiyle konuşan ne kadar kırmançi varsa kulağımın ta en dibine yerleştiriyosun.. daha önce burda bahsetmiştim ayşeyi ikna etmeye çalışan james dean çakmasından.. geçen gün bi tane daha denk geldi arka koltuğuma.. bambaşkaydı ve son derece yazılasıydı ama üstünden bişeyler geçti, yazmaya üşendim abiyi sonradan da..

bu abi de artık sözlüsü müdür, sevgilisi midir bilinmeyen kızı kapanmaya teşvik etmeye çabalıyodu.. hatta teşvik çok yanlış bi kelime.. resmen zorluyodu.. kolaysa kapanmasındı.. bunda ne vardı utanılıcak.. kapanmanın nesi ayıptı.. hem o , ona para verirdi (!) kız da gider kendine renk renk başörtüsü alırdı.. kıyafetine göre takardı.. ama o abi ne kadar da iyi niyetliydi.. kıza pantalon giyme demiyodu.. sadece giydiği zaman üzerine kıçını başını örtücek uzun bişeyler giymesini rica ediyodu.. çünkü o kıskançtı, adam gibi adamdı, aslan parçasıydı, sonra allah muhafazaydı gözü dönerdi.. "sen daha dinle o arkadaşını, ben diyorum sana yapıcaksın!!" bu gibi cümleler de ziyadesiyle havada uçuştu.. ben otobüsten inerken hala konuşuyodu.. saçları, hayatı boyunca sadece kocasının (!) isteği yüzünden istemediği hatta utandığı renk renk başörtülerinin altında kalıcak kız da onu dinliyodu.. burdan şıpsevdi metin yazarlarına sesleniyorum.. aşk bazen renk renk başörtüsüdür.. yazın bunu sakızların içine..

ama ne var ki dün, tıpkı çakma james dean gibi kulağımın tam dibinde güle tıksıra konuşan dünyalar güzelim bi başbaşkaydı.. allahım onlar ne küfürler, nasıl bi jargon, nasıl bi insan.. kızın arada kikirdeyen sesini duymasam sevgilisiyle konuştuğuna asla inanmam.. bu olayın tamamını anlatmaya yüreğim dayanmıycak, o yüzden sevgili kırmançimizin cümlelerinden seçmeler yazıyorum alt kısma bikaç tane.. eminim fikir verecektir..

* lan var ya resmen içime doğdu, dedim bu çıkmıştır bi arayım da yalnız yürümesin durağa..

*yok be kızım, sıcaklardan herkes öyle..yoksa sen raaağad ol güzelim..

*lan var ya ben de çok heycanlıyım nasıl olucak acaba? ( burda neyin nolucanı ölesiye merak etmedim desem yalan :)

* sen de bol buldun tabi sür orana burana..( bik bik bik kız sesi ) yok yeeaa ne çekinicem kime ne..konuş sen konuş raaağad ol (yine mi?! )

* kapı açılınca rüzgar vuruyu ya, hoşuma gidiyo..( burda yine bik bik kız..) ahahehaha ( böğürtülü gül ) sen bilecen başka ne hoşuma gidiyo ( ve farilya dumur..)

adam sessiz falan da konuşmuyo bu arada.. bildiğin böğürerek, tükürükler saçarak, kahkahalar patlatarak konuşuyo.. sonra bi ara kapıya gitti bu ( rüzgar vuruyu ya cümlesi sıralarında ), artık kapıyı nasıl parsellediyse teyzenin biri geçemedi inerken bağırdı buna..resmen kadını dövmekten beter etti it.. bak sinirlendim şimdi yine hatırlayınca.. ama bunlardan var.. onlarla yaşamasını öğrenmeliyiz, yanlarına beş metreden fazla yaklaşmamalıyız.. aslında son derece hümanistim ama bu herif ve bunun gibiler bambaşka vakalar.. aman diyim..

aslında hep böyle şeyler olmuyo.. bi keresinde dokuz yaşlarında bi çocuk anne ve babası tarafından otobüste unutuldu.. her ne kadar çocuk için travmatik olsa da komikti epey.. kadın son anda farketmese (!) çocuklarının yanlarında olmadığını basıp gidicektik baya baya.. o zaman komik olmazdı ama üzülürdüm çocuk için..

mesela yine dün çok çok güzel bi şey oldu.. kırmançili olan akşam otobüsündeydi.. bu olaysa sabah bindiğim kartal -kadıköy otobüsünde başıma geldi.. iyi ki de geldi..

maltepe durağında iki kişiydik zaten.. ama o dakikalarda duraktaki yaşlı amca benim için herhangi yaşlı bi amcaydı.. sonra otobüs geldi.. kalabalık sayılabilecek otobüse amca önce bindi ben de arkasından.. sonra birisi yer verdi amcaya.. ben de tam yanında ayakta durdum.. zar zor cebinden akbilini çıkardı.. " rica etsem şunu basabilir misiniz hanımefendi?" dedi son derece kibar bi şekilde.. bastım ben de.. "thank you very much.." dedi muzip gülümseyerek.. rica ederim dedim güldüm ben de.. sonra amca yanında ki kadınla konuşmaya başladı.. "önceden kadınların bembeyaz bileklerinde altın bilezikler olurdu.. şimdi kimse korkudan takamıyo.." dedi.. sonra birden fahriye abla şiirini okumaya başladı ezberinden.. ben dahil etrafındaki herkes amcayı dinledik sessizce.. sonra bitirdi şiiri.. "kimdir bu şiirin şairi?" diye sordu ortaya.. bi kadın ahmet muhip dıranas dedi.." bravo, bravo.." dedi amca "aranızda adı fahriye olan var mı?".. sonra daha bi keyiflendi.. bi de otuzbeş yaş şiirini okudu.. gözleri bi hüzünlenir gibi oldu.. sonra bana bakmaya başladı.. bana bakıyodu ama sanki bana bakmıyodu gibi de.. "yaş seksenbeş, yolun sonu eder" dedi güldü.. ben de güldüm.. ama içim bi burkuldu sanki..

böyle zamanlarda anlıyorum işte.. yaşadığımız anların hiçbirisi baki değil.. hepsi gelicek, geçicek.. ve bu anlar üstüste binicek binicek ve bi bakmışız ki yaş bilmemkaç olmuş.. benim de yaşım gün gelicek bilmemkaç olucak.. işte o zaman "ne kadar çabuk geçmiş bu yıllar?" değil "ne güzel geçmiş bu yıllar?" demek istiyorum.. bütün çabam bu.. yoksa gözüm yükseklerde değil..

sonra bi kaç kadına daha çapkın çapkın laf attı amca.. yine bana döndü.. "yeni nesil ne kadar uzadı böyle, benim ufak kız da senin gibi.." dedi yine muzip muzip gülümseyerek.. ben de güldüm..



nasıl ki bütün bi yazı dondurma ve karpuz yiyerek geçirebilirsem, yine bütün bi yazı gotan project dinleyerek geçirebilirim..

epoca bitanemdir ama bu daha güzel.. en güzel..